18 Kasım 2011 Cuma

Devrim Nedir ?

Bir topluluğun ayaklanma sonucu iktidarı ele geçirmesiyle bir devletin siyasal ve toplumsal yapısında ortaya çıkan apansız ve önemli değişiklik. Genel geçer anlayışa göre devrimler, kurulu düzeni alt üst eden karşı konulmaz değişim güçlerinin neden olduğu köklü dönüşümlerdir. Amerika Devrimi de denen Amerika Bağımsızlık Savaşında, Fransız devriminde ve 1917 Rus devriminde olduğu gibi, güçler öncelikle siyasal ve toplumsal olabilir.
Ayrıca,Sanayi Devrimi'nde ve Ye­şil Devrim'de olduğu gibi, ekonomik ve teknolojik ola­bilir. Bazı tanımlara göre, felsefi ya da düşünsel de ola­bilir: Sözgelimi, modern fizikte mekanik modelin yeri­ne görececi modelin benimsenmesinin neden olduğu düşünce devrimi.
Tanımlar : Herhangi bir olguda yeterli bir tanımın yapıla­bilmesi için, dönüşüme katkıda bulunan bütün etmen­lerin (ekonomik, siyasal, düşünsel, bazen de ruhsal) göz önüne alınması gerekir. Yapılan tanımlardan biri şöyledir: "Devrim, bağımlı durumda bir topluluğun, zor kullanarak (1) hükümeti ya da uyguladığı siyaseti değiştirmek, (2) bir rejim değişikliği gerçekleştirmek ya da (3) toplumu değiştirmek amacıyla başlattığı bir giri­şimdir; geçmişteki koşullar yada henüz ulaşılmamış ge­lecekteki ülkü açısından bu girişimin haklı olup olmadı­ğı, bu bağlamda önem taşımaz."
Bu mantığa göre, bir devrim başarılı olabilir ya da ol­mayabilir ve amaç olarak siyasal bir dönüşümü, top­lumsal bir dönüşümü ya da yalnızca yöneticiyi değiştir­meyi hedef seçmiş olabilir. Böyle bir devrim her zaman amaca yöneliktir; ideolojik gerekçeler geliştirir (bunlar büyük ölçüde ütopya özelliklidir) ve hemen her zaman şiddeti de birlikte getirir. Öyleyse bir genelleme yapıla­rak, devrimlerin, siyasal gücün toplumsal temellerini dönüşüme uğratmak için bağımlı topluluklar tarafından girişilen çabalar oldukları söylenebilir. Bu tür çabalar, nitelikleri gereği, iktidarı ellerinde bulunduranlarla ça­tışmayı zorunlu kılar ve sivil itaatsizlik gösterileri ya da terörist eylemler gibi yalnızca başkaldırı eylemlerinden ayırt edilmelerini sağlayacak bir başarı şansı taşırlar.
Bu bakış açısını açıklayan ünlü bir öykü vardır. Öykü­ye göre, Fransa kralı Louis XVI, 1789'da Paris caddele­rinden göstericileri izlerken, arkadaşı La Rochefouca-uld'ya dönerek, "Aman Tanrım, bu bir ayaklanma!" de­miş. La Rochefoucauld'ysa, "Hayır efendimiz, bu bir devrim," diye yanıt vermiştir. La Rochefoucauld'nun bu yanıtı, işlerin durdurulamayacak biçimde çığırından çıktığını dile getirmektedir.
Devrimin niteliğine ilişkin ciddi bir sorgulamada şu sorunun da sorulması gerekir: Değişen nedir? Kuşkusuz toplum değişir, ama bu son sonuçtur. Bazı uzmanlar, devrimi tanımlayan özelliğin, siyasal dönüşüm olduğu­nu ileri sürmektedirler. Bazılarına göreyse, devrimci olayları belirleyen güçler ekonomiktir; hatta ulusal sı­nırların dışında yer alabilirler (yani, çokuluslu şirketler gibi uluslararası yapılar ve kurumlar devrimde belirleyi­ci olabilirler) bu nedenle de, değişikliğin gerçek etkeni bunlardır. Benzer biçimde, askerî rekabet nedeniyle el­deki kaynaklar aşırı kullanılarak ve devlet zayıf düşürü­lerek, hükümetin devrilmesine zemin hazırlanmış ola­bilir.
Gerçekte devrimin gelişmesini çeşitli ekonomik, si­yasal, toplumsal, kültürel, dinsel ve ideolojik güçler et­kileyebilir ve bu güçlerin özgül birleşimi, her devrime benzersiz tarihsel özelliğini kazandırır. Yalnızca eko­nomik bunalım nedeniyle, yalnızca bir din önderinin kendisine inananları devlete karşı ayaklanmaya çağır­ması nedeniyle, yalnızca bir grup yurttaşın apansızın hükümetin uyguladığı siyasetlerden hoşnutsuzluk duy­maya başlaması nedeniyle ya da yalnızca bir ulusun sa­vaşta yenilmesi ve bundan hoşnutsuzluk duyması ne­deniyle devrim olmaz.
Devrimlerin, toplumun geçmişine uzanan derin ya­pısal kökleri vardır ve tarih içinde, üç bölümleme yapı­labilir. Önkoşullar, yani toplumun temellerinde oluşan uzun dönemli yapısal değişmeler; hızlandırıcı etmen­ler, yani bu yapısal değişmelerin göze batmasını sağla­yarak hoşnutsuzlukları harekete geçiren daha kısa dö­nemli tarihsel olaylar; başlatıcı etmenler, yani devrim sürecini başlatan güncel tarihsel olaylar.
İngiltere'deki püritenler devrimi olgusunda, ekonomik gücün uzun dönemde geleneksel toprak sahibi çevrelerden ve krallık sülalesin­den, yeni yeni gelişen kent burjuvazisine ve daha kü­çük toprak sahiplerine geçmesi, bu arada da "anglo-katolik" bir devlet kilisesine karşı protestan başkaldırı­nın gerçekleşmesi, devrimin önkoşullarını oluşturmuş­tur. Başlıca hızlandırıcı etmenler, taht ile parlamento arasındaki iktidar savaşımında kral Charles l'in, büyük bölümü presbiteryen olan İskoçya'ya anglikanlığı zorla kabul ettirmeye çalışması ve gereksinme duyduğu fon­ların sağlanmasını parlamentodan istemesidir. Başlatıcı etmense, Charles'ın savaşı resmen başlatmasıdır.
Güdüler : İnsanlar niçin başkaldırırlar? İnsanları bireysel olarak ya da topluluklar halinde devrime katılmaya yö­nelten nedir? Bazı kuramcıların ileri sürdükleri varsayı­ma göre, insanlar mantıklarıyla hareket ederler; önce­den hesapladıkları çıkarlara göre davranırlar. Bazı kuramcılar da insan davranışında, özellikle de topluluklar halindeki davranışta, yapısal bir mantıkdışılık bulunduğunu ileri sürmektedirler. Herhangi bir devrim modeli hem seçkinlerin, hem de seçkin olmayanların katılımına bir açıklama getirmek zorundadır. Ama bu çözümleme güçtür. Çünkü devrimler siyasi iktidarı elinde bulunduran bir sınıfa karşı birleşerek eyleme geçen, siyasal ayrıcalıklardan yoksun bir sınıf tarafından yapılmaz. Tam tersine, ortak bir dava uğruna toplumun çeşitli kesimlerinden insanları bir araya getiren siyasal muhalefet gruplarının oluşturduğu ittifaklar tarafından gerçekleştirilir. Bu ittifaklar, bir ölçüde, rejimin eylemleri nedeniyle kurulur. Bir sınıf tek başına devleti ele geçirmek için savaşıma girişmez; daha çok çeşitli sınıflardan topluluklar arasında devlete karşı ittifaklar kurulur ve bunlar devletle savaşıma girişir. Başarıyla sonuçlanan devrimlerin sık sık yozlaşıp fraksiyonlara ayrılmasının nedeni budur.
Devrimlerdeki insan etmeni, iki temel duyguda, yani umarsızlık ve umut duygularında en çarpıcı biçimde ortaya çıkar. Ne ekonomik yoksulluğun ve siyasal baskının verdiği ezici acı, ne de hayalcilerin yaydığı akıl çelici ütopyacı ülkü, devrime katılımı tek başına açıklayabilir. Umarsızlık, devrimci etkinliği ortaya çıkarır; umutsa, başkaldırıyı amaçlı ve geleceğe yönelik bir harekete, yani bir devrime dönüştürür. Dolayısıyla, kurulu yönetimler değişikliğe karşı direndikleri ve halkların daha iyi bir yaşam özlemini bastırdıkları sürece, devrimlerin gerçekleşmesi kaçınılmaz görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder